İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Erasmus’a Övgü

Okula başladığımız ilk günden itibaren çevremizdeki yaşıtlarımızla yeni bilgiler edinip, dünyaya karşı gözlerimizi kocaman açarız. Öğretmenlerimiz bizim için bir lider, bir yol gösterici olur. Hayal gücümüz de her yeni bilgi ile filizlenir, gelişir ve bizi bulutlarla arkadaş eder. Ergenlik dönemimizin altın çağı olan lisede bile hayal gücümüz devam etse de o dönemdeki amaç, hunharca ders çalışıp, abilerimiz ve ablalarımız gibi şehir dışına üniversite okumaya kaçmaktır. Hatta lisedeyken, o dönemde üniversite okuyan abilerimiz ve ablalarımızın bir de yurt dışına çıktıklarını duyduğumuzda, bu olay hepimizde atom bombası etkisi yaratmıştır, hadi itiraf edin.

O atom bombası her haneye, her liselinin rüyasına düşmüş, bizden sadece birkaç yaş büyük olan komşu kızlarının, hala oğullarının nasıl olup da Türkiye dışına, hem de tek başına gidebildiğini anlamak için bu konu üzerine araştırma yapılmaya başlanmıştır. ‘’Nedir yahu bu yurt dışı meselesi?’’ diyerek ortada Leyla havalarında gezinirken, kulağınıza birden Erasmus kelimesi çalınmış, ardından L’Auberge Espagnole filmi ile tanışmış ve işte o an hayatınızdaki maceracı ruh uyanmıştır.

Peki gerçekten nedir bu Erasmus ya da kimdir? Bu program adını, farklı Avrupa ülkelerinde hem öğrenci hem de akademisyen olarak bulunmuş, Kuzey Avrupa Rönesans’ının önemli temsilcilerinden biri olan ve klasik edebiyat araştırmacısı, hümanist bilgin ve ilahiyatçı Hollandalı Desiderius Erasmus’tan (1469-1536) almış. Öğrenciler arasında gezgin olmanın temellerini atan, insanı hayata bağlayan Erasmus programının ilham kaynağı Desiderius Erasmus’a sonsuz sevgilerimizi gönderiyoruz…

Bir çeşit öğrenci değişim programı olan Erasmus’un amacı, öğrencilerin Avrupa’daki bir üniversitede lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimi görmelerine veya staj yapmalarına imkan tanımak. Her üniversitenin ve fakültenin belirli ülkelerin üniversiteleriyle anlaşmaları var ve belirlenen kontenjan kapsamında Türkiye’den Avrupa’ya öğrenci gönderiliyor. Erasmus değişim programı, üniversiteler arası anlaşmalar kapsamında bir dönem ya da iki dönem olarak yapılabiliyor. Kısaca Erasmus programı en az 3 ay (staj için), en fazla ise 12 ay yapılabiliyor.

‘’Bu programa nasıl başvuracağız, Run Lola Run tavırlarıyla kendimizi nasıl Avrupa’ya atacağız?’’ sorularını duyar gibiyiz. Korkmayın, yanınızda Erasmus’u tam tamına iki dönem yaşamış biri var. Şimdi şöyle ki, her üniversiteye göre programın başvuru tarihleri değişiklik göteriyor. Ama doğal olarak başvurduktan bir sonraki sene gidiyorsunuz. Bu durumda birinci sınıfta okurken Erasmus’a başvuramayacağınızı anlamış oldunuz, tebrikler… Başvuru tarihleri Aralık-Şubat ayları arasında kuruma göre değişiyor. Başvuru için tabii ki yabancı dil sınavına girmeniz ve olabildiğince yüksek puan almanız gerekiyor. Ayrıca bir de not ortalamanız da çok önemli.  Başvuru sürecinde not ortalamanızın % 50’si ve okulunuzun düzenlediği yabancı dil sınavından aldığınız notun % 50’si alınıyor ve hesaplanan ağırlıklı ortalamaya göre belirlenen kontenjanının elverdiği sayıda öğrenci Erasmus aday öğrencisi oluyor. Yani çok ders çalışıp, ortalamanızı olabildiğince yükseltmeniz ve yabancı dilinizi geliştirmeniz sizi Erasmus’a daha çok yaklaştıracak, sıvayın kolları.

Erasmus programında hibe denilen ve gideceğiniz ülkeye göre değişiklik gösteren burs imkanı var. Bu hibenin % 80’i siz yurt dışına giderken ödeniyor. Kalan % 20’si ise siz yurda döndükten sonra ve katılım belgesi, transkript vs. ile programı başarıyla tamamladığınızı kanıtladıktan sonra size ödeniyor. Ama hibe alamasanız da, kendi imkanlarınızla bu programa katılabilirsiniz. Örneğin biz 2010-2011 eğitim öğretim yılında gittiğimizde, bize hibe çıkmamıştı. Listedeki kişilerin not ortalamaları bizden çok daha yüksekti ve hibe onlara verildi, bizse öylece kalakaldık. Size çok çalışın diye boşuna demiyoruz… Neyse, bir şekilde aileleri ikna edip hibe almadan Erasmus programına başvurduk ve 10 ay boyunca Fransa Alsace Bölgesi’nin Mulhouse şehrinde harika anılar biriktirdik.

Eğer hibe almadan gidecekseniz tabii ki daha uygun ülke ve şehirleri seçmek bütçenizi koruyacaktır. Biz de isterdik Paris’te Erasmus yapmayı ama ana-baba parasıyla Paris’te 10 ay boyunca borç batağına saplanmadan kalamazdık. Dolayısıyla biz de hem konaklama hem de yaşam şartları açısından Paris’e göre çok daha uygun bir şehir olan Mulhouse’u seçtik. Gerçi lisansı bitirip büyüdüğümüzde, kendi bileklerimizin hakkıyla burs kazanıp Master için Paris’e gidip, bu harika şehirde bir yıl yaşadık, o ayrı. Paris içimizde kalmadı neyse ki…

Erasmus sık sık çıktığımız seyahatlere hiç ama hiç benzemiyor. İstediğiniz kadar birbirinden farklı ülkeleri turist olarak gezin, keşfedin, ama Erasmus sayesinde 10 ay boyunca yabancı bir ülkede yaşamak inanın bambaşka bir deneyim. Sizin Erasmus programıyla gittiğiniz üniversiteye başka ülkelerden de Erasmus öğrencileri geliyor ve bir anda Avrupa’nın her yerinden çuk uluslu arkadaşlarınız oluveriyor. Tüm Erasmus öğrencilerinin bir arada olduğu yabancı dil derslerinde İspanyol, İtalyan, Portekizli, İngiliz, Belçikalı gibi farklı dil ve kültürlere sahip kişilerle aynı dilde şarkı söyleyip, birbirinizin ana dilindeki en absürd kelimeleri öğrenmeye çalışıyorsunuz. Ders çıkışı çimlerde yayılıp kendi ülkenizden, kültürünüzden ve oradaki yaşantınızdan bahsediyorsunuz. Bir anda uzak diyarlar kavramı sizin için önemini yitiriyor. Dünyanın büyüklüğünü algılamada zorlanıyorsunuz.

Yaşadığınız ülkedeki insanların günlük rutinleri sizin de içinize işliyor ve farkında olmadan siz de onlar gibi yaşamaya başlıyorsunuz. Bizim açıkçası Fransa’ya gitmeden önce pek kahve kültürümüz yoktu. Ama Fransızların kahveye olan düşkünlüğü bizi de rehin aldı ve sabah uyanır uyanmaz kahve diye ağlamaya başladık. Fransızların öğle ve akşam yemeklerinde sırasıyla başlangıç-ana yemek-salata-ekmek ve peynir-yoğurt-meyve veya tatlı yeme alışkanlıkları da zamanla bizim alışkanlığımız oldu. Fransız şarapları olmadan masaya oturmaz, peynir fondue yemeden bir hafta bile geçirmez olmuştuk. Öyle de gurme bir kişiliğe bürünmüştük, düşünün artık.

Bizim 10 ay boyunca yaşadığımız Alsace bölgesi Fransa’nın diğer bölgelerinden oldukça bir farklı kültüre sahip. Tarihte Almanlarla Fransızların bir türlü paylaşamadığı bu bölge, nihayet II. Dünya Savaşı’ndan sonra Fransa’nın olmuş. Fakat bölgedeki evler Alman mimarisi özelliğine sahip ve hala bazı sokak / yer isimleri Almanca. Burada yaşayan halkın ana dili Fransızca olmasına rağmen konuştukları dilin aksanı Alsace aksanı olarak biliniyor ve diğer bölgelerde yaşayan Fransızların bile bu bölgedeki aksanı anlamakta güçlük çektiği söyleniyor. Halk da Alsacien olarak tanımlanıyor ve gerçekten bizim de aksanlarını anlamak ve içselleştirmek için bir hayli çaba sarfettiğimizi burada haykırmak istiyoruz.

Alsace bölgesindeki en büyük üç il Mulhouse, Colmar ve Strasbourg. Bölgede ayrıca pek çok kasaba ve köy de var ve hepsi birbirinden güzel. Ünlü Noel pazarları ve şarap yoluyla bu bölge özellikle son dönemlerde dünyanın her yerinden turist akınına uğruyor. Oysa biz gittiğimizde oralar hep dutluktu…

Bizim okulumuz ve kaldığımız yurt Mulhouse şehrindeydi. Mulhouse oldukça küçük bir şehir ve burada tramvay ile ulaşım sağlanıyor. Şehrin her yeri yemyeşil ağaçlarla ve sardunyalı, üçgen çatılı evlerle dolu. Tabii ki Colmar ve Strasbourg kadar gelişmiş ve güzel değil ama yaşamak için gerçekten de tam bir öğrenci şehri diyebiliriz. Üstelik trenle Strasbourg ve Colmar’a 30-45 dakikada ulaşabileceğiniz bir mesafede.

Fransızcayı o dönemde öğrenmeye başlayalı iki yıl olmasına rağmen biz yine de Fransızlarla iletişim kuramamaktan, kendimizi ifade edememekten korkuyorduk. Ama hiç de zor olmadı. Tamam, yaşadığımız bölgenin aksanı zorlayıcıydı ama gerek Erasmus programıyla Fransa’ya gelen yabancı arkadaşlarımız, gerekse Fransız arkadaşlaımız sayesinde kendimizi ve dilimizi çok geliştirdiğimizi de itiraf edelim.

Erasmus sayesinde kurduğumuz hayallerin gerçekleştiğini görünce insanın isteyip de yapamayacağı hiçbir şey olmadığına kanaat getirdik. Fransa’dan Avrupa’nın diğer ülkelerine 20 € civarında uçak bileti bulup Avrupa’yı karış karış gezdik desek bize kızar mısınız? Üstelik o dönemde Euro kuru 2-2.5 TL civarındaydı. Tamam sakin olun, şu an kur yüksek olsa da bu size engel olmasın, gerekirse şimdiden para biriktirmeye başlayın.

İnsan yurt dışında kaldığı süre boyunca ara sıra da olsa gurbetçi hissine kapılmıyor desek yalan olur. Erasmus yaparken de İstanbul’u ve ailemizi / arkadaşlarımızı çok özledik ama 10 ay gibi bir sürede hem kendimize hem de geleceğimize yatırım yapıp, anın ve yaşamın tadını çıkardık. Öğrenciyken yurt dışında yaşamak dünyanın en güzel deneyimi oldu bizim için. Pişman değiliz Altan, yine olsa yine yaparız!

Biz Fransa’da yaşamaktan ve seçtiğimiz şehirden hiç pişman olmadık. Öğrenciyken yaşamak istediğiniz yabancı ülke neresi olursa olsun sizi memnun edeceğine eminiz. İster Polonya seçin, ister Litvanya ama asıl önemli nokta, yaşarken her anı değerlendirmeniz. Kendinizi ve yapabileceklerinizi yabancı bir ülkede yaşarken daha geniş açıdan analiz edebiliyorsunuz. Erasmus bizim için farklı ülke ve farklı kültürlerdeki ‘’ayrıksıotlarını’’ yargılamadan kendi ekinini yetiştirebilmektir. Sözcüklerle tercüme edilemeyen, yalnızca yaşananlarla keşfedilen yepyeni hikayelerdir. Ama en önemlisi de ‘’ben’’i keşfetmek için atılan en büyük adımlardan biridir. Önce kendinize inanın, gerisi zaten gelecektir. Öyleyse ne duruyorsunuz?

Gidin, gezin, keşfedin…hayat gezince güzel!

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir