Sonbahar mevsiminde Boğaz’ın durgunluğu, ağaçların yapraklarının rengi ve İstanbul’un silueti bir başkadır, sizce de öyle değil mi? Kalplerde yaz mevsiminin sıcaklığı henüz gitmemiş, kış mevsiminin hüznü ise daha semtlere uğramamıştır. Ara ara yağan yağmurlarda üşümeden ve sıcaktan bunalmadan yürümek, Nisan yağmurları gibi saç uzatmasa da, bünyemize iyi gelir.
İstanbul’da sonbahar mevsimini sevmeyen var mı bilmiyoruz, ama biz bu mevsimle resmen aşk yaşıyoruz. İçimizi ısıtan, ince belli bardakta ikram edilen çaylar, gözümüzü acıtmayan turuncu güneş ışıkları, Boğaz’a ve gökyüzüne şölen yaşatan enfes gün batımları ve hafif hafif esen rüzgarda vapura binmek kadar güzel bir şey var mı şu hayatta? Bizce yok, hatta olmamalı. Öyleyse hep birlikte İstanbul’da bize sonbaharı yaşatan tatları, aktiviteleri keşfedelim, hayatımız şenlensin. Ah, çok güzel hala İstanbul’da sonbahar, sonbaharda İstanbul!
Kitap Okumak İçin En Güzel Bahane Mevsimi: Yazın güneş, kum ve deniz üçlüsüyle haşır neşir olduğumuzdan ve karpuz-peynir ikilisiyle günümüzü gün ettiğimizden, kitap okumaya ara veriyoruz, itiraf edelim. Ne zaman havalar serinlemeye başlasa, elimize kitabımızı alıp ya evimizin en sevdiğimiz köşesine ya da İstanbul’un en sessiz ve sakin mekanlarına çekiliriz. Peki ya kütüphaneye gitmek istemez miydiniz?
Gülhane’de bulunan Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müzesi Kütüphanesi, Galata’da bulunan ve bir mimari başyapıt niteliğindeki binasıyla bizi mest eden Salt Araştırma, 17 kubbeli tarihi bir binada tarihe tanıklık eden Beyazıt Devlet Kütüphanesi, 19.yüzyılda inşa edilen belediye binasında yer alan Kadıköy Belediyesi Tarih Edebiyat Sanat Kütüphanesi ve Kültür Merkezi İstanbul’daki favori kütüphanelerimiz arasında bulunuyor. Yok mu arttıran?
Sonbaharın İncisi Salep: Havalar yavaştan serinlemeye başladı mı, içimizi ısıtacak içecekler de kapımızı çalmaya başlıyor. Çay tabii ki vazgeçilmez milli içkimiz, canımız, hatta ciğerimiz. Ama bir de salep var ki, hem rahatlatıcı hem de çok ama çok lezzetli. Salep bildiğimiz gibi orkideden yapılıyor. Tüketim için kullanılan kısmıysa toprak altında kalan yumrusu ve bitki topraktan çıkarıldıktan sonra su ya da süt ile kaynatılıyor. Ardından kurutulmak üzere iplere diziliyor ve doğrudan güneş ışığına maruz kalmayacak şekilde kurutulup öğütülüyor. Öğütülüp toz haline getirildikten sonra da biz salep içmeye olanak buluyoruz.
İstanbul’da bu güzel lezzeti, özellikle sonbaharda dökülen yapraklar eşliğinde rengarenk bir atmosfer sunan Yeniköy Kahvesi’nde, tatlılarıyla gönlümüzü çelen Zeynel Muhallebicisi’nde, salep konusunda oldukça iddialı olan Damla Dondurma & Boza’da ve Çengelköy’ün samimi mekanı Tarihi Çınaraltı Aile Çay Bahçesi’nde içebilir, sonbaharın tadını çıkarabilirsiniz.
İstanbul’un Park ve Bahçelerinde Yapraklarla Dans Edin: ‘’Her yer beton, nefes almaya yer yok, ne parkı ya?’’ diye çemkirenleri duyar gibiyiz. Tamam, yeşil alanlar iyice azaldı ama pozitif olup, biraz çevremize bakınca çözümler üretebiliriz. Mesela Atatürk Arboretumu. Arboretum aslında sadece ağaçlardan oluşan botanik bahçeler demek. Belgrad Ormanı’nın hemen yanıbaşında bulunan ve sonbaharda adeta renk cümbüşü yaşatan Atatürk Arboretumu’na gitmek için hala neyi bekliyorsunuz?
Arboretum dışında bir başka adres de Belgrad Ormanı olabilir. Burası özellikle hafta sonu çok kalabalık olsa da, sabah erken saatlerde sessizce yürüyüş yapabilirsiniz. Böylece piknikçilerin gürültüsünü de çekmemiş olursunuz. Eğer İstanbul’un Anadolu yakasında bir şeyler yapmak isterseniz, Aydos Ormanı ve Özgürlük Parkı sizi bekliyor, tembellik etmeyin.
Sonbahar Demek, Kestane Demek: Pazar ve market tezgahlarında, İstanbul’un kırmızı renkli seyyar arabalarında karşımıza çıkan kestaneler, sonbaharın geldiğini haber veriyor. İster Beyoğlu tarafında, isterseniz Beşiktaş ya da Kadıköy tarafında olun, birkaç adımda bir karşınıza çıkan seyyar arabalardan etrafınızı harika kestane kokuları saracak, hazır olun. İstanbul’un sokak lezzetlerinden biri olan kestaneyi dilerseniz evde haşlayarak ya da fırınlayarak da mideye indirebilir, çocukluğunuzdaki heyecanı kestane kokusunda bulabilirsiniz.
İstanbul’un Hamamları, Sallanır Külhanları: Serin havalara, yaz mevsiminden kalan bronz yorgunluklara ve her hastalığa iyi gelen hamamlar İstanbul’da her yaştan insana hitap ediyor. İster masaj yaptırın, isterseniz sadece arkadaşlarınızla oynamalı dans etmeli vakit geçirin, hamam aktivitesi her daim çok eğlenceli ve dinlendirici oluyor, bu kesin. Tarihte birçok paşa, kadı, sadrazam ve padişahın kullandığı hamam olan Tarihi Galatasaray Hamamı, New York Times gazetesinin “Ölmeden Önce Görülmesi Gereken 1000 Yer” listesinde yer alan ve mimarisiyle her göreni büyüleyen Cağaloğlu Hamamı, Tophane’nin sembollerinden olan ve Mimar Sinan tarafından inşa edilen Kılıç Ali Paşa Hamamı, 1600’lü yıllardan günümüze dek ulaşan ve Üsküdar tarafında yer alan Çinili Hamam İstanbul’da hamam arayanların imdadına yetişiyor, aklınızda olsun.
Adalar’da Buluşalım: Sizin hiç yazın kalabalıktan ada vapuruna binemediğiniz, çılgın yerli ve yabancı turistlerle ağız dalaşına girdiğiniz oldu mu? Bizim maalesef oldu. Kalabalık bizi öyle çok yordu ki, tüm yaz boyunca adaya ayak basamadık. Ama sonbahar geldiğine göre ve de okullar açıldığına göre artık adalar bizim! ‘’Freedom!’’ diye haykırdığınızı duyar gibiyiz, size hak veriyoruz. İstanbul’un en güzel kaçış noktalarındna olan Kınalıada, Heybeliada, Burgazada ve Büyükada sonbaharda bir başka güzel ve sakin oluyor. Kendinizle vakit geçirmek ve huzur içinde sokaklarda kaybolmak isterseniz sonbaharda adalar sizi bekler.
Müzede Bir Gün: İstanbul’da her gün üçüncü dalga kahveciler, konsept kafeler, dünyaca ünlü restoranlar açılsa da, bu şehrin müzelerinin keyfi bir başka, bunu kabul edelim. Dünyada müze binası olarak tasarlanan ve kullanılan ilk on müze arasında yer alan İstanbul Arkeoloji Müzesi, Tevfik Fikret’in yaşadığı ev olan Aşiyan Müzesi, Sunay Akın tarafından ailesinden kalma Göztepe’deki evinde kurulan ve dünyanın en eğlenceli müzesi olan Oyuncak Müzesi, hem müze, hem sinema keyfini yaşatan Pera Müzesi, manzarası ve içerdiği zengin koleksiyonuyla içimizi ısıtan Sakıp Sabancı Müzesi, anlatılmaz, yaşanır diye tarif edebileceğimiz Topkapı ve Dolmabahçe Sarayı, fotoğraflar, bankacılık gereçleri, iletişim araçları ve belgelerden oluşan zengin bir arşivi içeren Türkiye İş Bankası Müzesi, sinemaya dair her türlü ekipman ve bilgiye ulaşabileceğiniz Türvak Sinema, Tiyatro Müzesi ve Sanat Kitaplığı sonbaharda bünyenize iyi gelecek birkaç müze arasında, bizden söylemesi.
Kadıköy-Beşiktaş vapurunda dinlediğiniz bir şarkı, Boğaz’ın dalgaları, yaz mevsimine göre daha erken kararmaya başlayan havanın üşütmeyen serinliği, hafiften evimizi sarmaya başlayan mandalina ve portakal kokuları ile sonbahar, İstanbul’da bir başka güzel, biz buna kefiliz. İstanbul’da yaşayanlar, size sesleniyoruz; bu şehrin sunduğu doğal ve tarihi güzellikleri her şeye ve herkese rağmen sevmeye, keşfetmeye ne dersiniz? Öyleyse ne duruyorsunuz?
Gidin, gezin, keşfedin… hayat gezince güzel!
İlk yorum yapan siz olun