İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

St.Petersburg Gezi Rehberi: Beyaz Geceler’de Yaz Güneşi

Gogol’ün ‘’St. Petersburg Öyküleri’’ni ve Dostoyevski’nin ‘’Suç ve Ceza’’sını okuyan her insan gibi biz de içimizde durduramadığımız bir heyecan ve hevesle bu edebiyat kokan şehre gelme ihtiyacı hissettik. Neva nehri ve Nevsky Bulvarı’nda bu yazarların ve kahramanlarının dolaştığını hayal edince insan heyecanlanmadan edemiyor haliyle. Hele bir de aylardan Temmuz ise, insan neşe doluyor. Beyaz Geceler’i yaşayıp da mutlu olmamak elde değil ki!

‘’Sanrılar, anlamsız korkular, saçma hayaller, hepiniz geri ! Yaşam var ve ben yaşıyorum!’’ diyen Raskolnikov eşliğinde, yaz aylarında hiç gece yaşanmayan bu renkli şehirde turlamaya başlıyoruz. Ruslar pek güleryüzlü değil, ama olsun. Biz de zaten Petersburg için buradayız 🙂

https://www.stern.de

Ulaşım ve Konaklama: Havalimanından şehir merkezine en pratik yöntem otobüs ve taksi. Taksi burada oldukça uygun, korkmayın. Şehir merkezine indiğinizde şehri toplu taşımayla gezmek daha zevkli bir hale bürünüyor. Sebebi metro! St. Petersburg’ta herkes metroyu kullanıyor, çünkü metro ağı çok geniş ve her durak sanat eseri gibi. Her durakta hayran hayran etrafınıza bakıp o denklanşöre basacaksınız, kesin bilgi! Konaklamak için ise Nevsky caddesi tercih edilebilir, ancak daha uygun bir otelde kalmak isterseniz Fotanka ve Moyka nehirlerinin civarındaki otellere de bakabilirsiniz. Manzara her daim şahane olacaktır.

Nereleri Gezelim?

Nevsky Bulvarı: Meşhur Nevsky Bulvarı ve Neva Nehri ile St. Petersburg bir başka güzel tabi ki. Nevsky’yi hem gece hem de gündüz gezmek gerek. Gece adeta bir masal diyarını andırıyor. Ara sokaklarında da cafeler, mağazalar, rengarenk pek çok mekan bulunuyor. Meydan boyunca yürümek çok keyifli. Kazan Katedrali, Stroganov Sarayı, Rusya Ulusal Kütüphanesi burada bulunuyor.

https://www.thoughtco.com

Dostoyevski Müzesi: Dostoyevski’nin ailesiyle birlikte 1878 yılından ölene dek yaşadığı evi müze olarak kullanılıyor. Çalışma odası, çocuklarının kullandığı oyuncaklar, çay takımları, fotoğrafları sizi geçmişe doğru alıp götürüyor. Evin bir kısmında da özel bir koleksiyon var. Bu koleksiyonda Dostoyevski’nin kitapları, mektupları, gençlik ve çocukluk fotoğrafları bulunuyor. Ayrıca bu evin bulunduğu sokak da çok ferah, şöyle bir dolaşabilirsiniz.

Hermitage Müzesi ve Saray Meydanı: Çariçenin sarayı olarak yapılmış bu devasa ve ihtişamlı müzenin meydanında herkes şarkı söyleyip, güneşleniyor. Dünyanın en büyük beş müzesinden biri olan ve inanılmaz büyük bir koleksiyona sahip bu müzeyi mutlaka ziyaret edin. Gez gez bitmiyor, ama burada her şey harika. Vaktiniz hiç yoksa en azından meydanda biraz soluklanıp, anın tadını çıkaran insanları seyredin.

The Church of Our Savior on Spilled Blood: Kanalın kenarında bulunan bu kilise, soğana benzeyen çatısı, rengarenk mimarisiyle insanın içini kıpır kıpır yapıyor. Dışı ayrı, içi ayrı güzel bu kilise insanı büyülüyor, yalan yok. St. Petersburg deyince akla ilk gelen yapılardan birisi olduğundan, önünde herkes fotoğraf çekebilmek için yarışıyor. Biliyoruz, bu yarışa siz de katılacaksınız, kaçış yok.

Mikhailovsky (Michael) Garden: Kiliseden çıkıp sağınıza doğru gittiğinizde bu parkın giriş kapısını hemen göreceksiniz. Moyka Nehri’ne bakan manzarası, rengarenk çiçek ve ağaçlarıyla bu park kısa bir mola vermek için ideal. Yalnız dikkat! Çimlere oturmak kesinlikle yasak. Görevliler hemen müdahale ediyor oturanlara, baştan uyaralım. Yok canım, biz zaten oturmamıştık.

Literary Cafe: Nevsky’de yer alan bu muazzam cafeye uğramadan dönmeyin. Puşkin’in düelloda yaralanıp ölmeden önce uğradığı son cafe burası ve mekanın içinde Puşkini’in bir heykeli var. Literary Cafe 1816 yılından beri pek çok ünlü kişiyi ağırlamış. Bir şey yemeden de binayı gezebiliyorsunuz, mutlaka uğrayın.

Kazan Katedrali: Nevsky üzerinde bulunan bu katedralin mimarisi de oldukça ihtişamlı. İçini ziyaret etmek için biraz sırada beklemek gerekiyor ama buna değeceğinin garantisini veriyoruz. Singer’in manzarasını oluşturuyor kendisi ve şehrin zaten en ünlü yapılarından.

Singer Cafe: Singer’in eski fabrikası olan bu bina şehrin en önemli kitapçılarından biri. İçinde yok yok! Kitaplar, defterler, rengarenk haritalar, hediyelik eşyalar ve daha binlerce şey sizi içeride bekliyor. En üst katı ise cafe olarak işletiliyor. Kazan Katedrali’nin tam karşısında bulunan bu mekanın manzarası harika! Burada kitap kokuları eşliğinde kahve içmenizi ve krep yemenizi tavsiye ederiz.

Summer Garden:  Yeşilin her tonunu barındıran ve içinde göl ve heykeller olan bu park da şehrin içindeyken sakin bir köşe arayanlara ilaç gibi geliyor. Burada uzun yürüyüşler yapabilir, kitabınızı okuyabilir ya da müzik dinleyebilirsiniz.

http://www.visit-petersburg.ru

Mariinski Tiyatrosu: 1860 yılından beri sanatseverlere ev sahipliği yapan Mariinski’de Tchaikovsky de çalışmış, düşünün. Bina muhteşem! Fırsatınız varsa bilet kapıp bir gösteriye gidin. Eşsiz bir deneyim olabilir, bizden söylemesi.

St. Isaac Katedrali: Bir başka ihtişamlı yapı daha St. Petersburg sokaklarında bizi karşılıyor. Altın ve granit kaplı kubbesiyle göz alıcı bir yer burası. Şöyle ki, kubbesinin yapımında tam 100 kilogram saf altın harcanmış! St.Isaac Rusya’nın katedrali sayılıyor. Ruslar ihtişamı seviyor, şaşırmayın.

Tatar Camii: 1913 yılında yapımı tamamlanan bu cami kubbesindeki turkuaz rengindeki çinileri ile gönlünüzü fethedecek. Mimarisine hayran kaldık. Biz içine girmeye fırsat bulamadık ama vaktiniz varsa bu caminin içini de gezin deriz.

Peterhof Sarayı: Rus Çarı Petro’nun sarayı olan Peterhof inanılmaz büyük ve Versaille Sarayı kadar ihtişamlı diyebiliriz. Devasa bahçesindeki fıskiyeler, heykeller ve birbirinden güzel çeşmeler insanın ağzını açık bırakacak nitelikte. Peterhof’un UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer almasına şaşırmıyoruz.

Peter ve Paul Kalesi: Bu kale İsveçlilere karşı savunma amaçlı olarak inşa edilmiş. Neva Nehri’nin kolları arasındaki bir ada üzerinde yer alıyor. Yine ihtişam, yine bir güzellik!

http://www.saint-petersburg.com

Neva Nehri Turu: Özellikle yaz aylarında Neva’da salınmak bir başka a dostlar! St Petersburg’a Neva’dan göz atmak ve  güneşle birlikte anın tadına varmak çok güzel oluyor. Kanal turu yaparken Fontanka Nehri’ne bakan Azimut Hotel’i göreceksiniz. Buranın 18. katında yer alan barında mutlaka bir şeyler içip, St. Petersburg’un manzarasına doyun!

Ne yiyelim? 

Rusya denilince akla ilk gelen tabi ki Borsch çorbası ve Rus salatası! St. Petersburg’ta tadınca insan bu çorbaya ve salataya aşık oluyor! Ruslar kahvaltıda Kaşa denilen bir lapa yiyor. Biz pek beğenmedik ama tatmadan dönmeyin yine de. Pirog denilen tatlımsı börek de de kahvaltıda iyi gider.

Yunanlıların kendilerine mal etmeye çalıştığı ( şaşırmadık nedense) Blini denilen rus krepini özellikle Singer Cafe’de yiyin.

Nevsky’de bulunan Katyusha Restaurant’ta mutlaka Boeuf Stroganoff yiyin ( et sote) ve yanında Kvas (ekmekten yapılan, -votkadan sonra- Rusların milli içeceği ) ya da Mors denilen orman meyvelerinden yapılan şerbeti için. Bu restoran çiçek bahçesi gibi çok renkli ve garsonlar yerel Rus kıyafetleriyle servis yapıyor.

Bunun dışında Pelmeni denilen Rus mantısı da bir harika, yemeden dönmeyin! Milföyden yapılan bol kremalı Napolyon tatlısını ve Medovik ( ballı pasta ) denilen pastayı kahve eşliğinde mideye indirin. Nevsky’de gezerken alın bir Plombir dondurması, mutluluğunuzu ikiye katlayın. E votka içmeden sakın dönmeyin demeyeceğiz, artık onu da tahmin edin! 🙂

 

St. Petersburg insanı büyüleyen bir şehir. Özellikle Beyaz Geceler için gidecekseniz gezinizi Haziran-Temmuz aylarına denk getirin. Bu dönemde hava ancak 01.00 gibi kararıyor ve 03.00 gibi tekrar gün doğuyor. Şehirde bol bol turist olsa da bu durum keşfetmemize engel değil.. Goethe’nin de dediği gibi ‘’gezgin bir yere varmak için değil, keşfetmek için seyahat eder’’. Öyleyse ne duruyorsunuz?

Gidin, gezin, keşfedin… hayat gezince güzel!

 

 

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir