İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Makedonya’nın İncisi Ohrid Gezi Rehberi

Mevsim ilkbaharsa ve Mayıs ayı içinizi ısıtmaya başladıysa, bizce yapılacak en güzel aktivite tabii ki de yollara düşüp, doğanın sunduğu güzelliklerin peşinden gitmek. Akasya kokuları, çiçek açan ağaçlar ve güneşin yakmayan sıcaklığı insanda yorgunluk bırakmıyor, insanın sürekli halay çekesi geliyor…

Doğadan enerji almak ve bu enerjiyi mutluluğa dönüştürmek için öyle çok uzaklara gitmenize de gerek yok. Hemen yanıbaşımızda bulunan Makedonya, sunduğu doğal güzellikler ve harika yemekler açısından kesinlikle ilkbaharda gidilmesi gereken yeşil rotalardan biri. Hadi bakalım, çantamızı alalım kolumuza, kuşlar konsun yolumuza.

Ulaşım ve Konaklama

Ohrid’ye ulaşmak için öncelikle Üsküp’e gitmek gerekiyor. Yakın zamanda İstanbul – Ohrid arası direkt seferler başlasa da, şu an için uçuş sayısı kısıtlı. Dolayısıyla, Ohrid’ye ulaşmanın en kolay yolu buraya Üsküp’ten geçmek. Üsküp havalimanından şehir merkezine giden otobüsler hem otogara hem de şehir merkezine uğruyor. Bu otobüslere binip otogarda inmek gerekiyor. Daha sonra otogardan Ohrid için bilet alıp, 3 saat süren otobüs yolculuğu sonunda Ohrid’ye ulaşabilirsiniz.

Yalnız Üsküp otogardan Ohrid’ye öyle her saat başı kalkan lüks otobüslerle gideceğinizi hayal ediyorsanız, sizin için üzgünüz. Çünkü Üsküp’ten Ohrid’ye günde 3-4 sefer yapılıyor ve otobüs dediğimiz araçlar, bildiğimiz küçük yolcu servisleri aslında. Ama klimaları çalışıyor, hadi yine iyisiniz. Ohrid’de konaklamak için biz eski şehir, yani Old Town bölgesini tercih ettik. Burada bütçenize uygun pek çok otel, pansiyon ve otel olarak kullanılan villalar var. Bizim otelimiz villa olarak inşa edilmiş, Ohrid gölü manzaralı küçük bir oteldi. Balkonumuzdan manzarayı izlemeye doyamadık, her sabah kuş sesleriyle gözümüzü ve gönlümüzü açtık.

Nereleri Gezelim?

Ohrid, Makedonya’nın güneybatısında yer alıyor ve  Ohrid Gölü kenarındaki doğası bakir kalmış şehirlerden biri olma özelliğine sahip. Ohrid gölünün berraklığı, Makedon halkının sıcakkanlı ve yardımsever olması, havanın sıcak ama bunaltıcı olmaması, herkesin Türklere sempati duyması ve güleryüzlü olması bizi bu şehre aşık etti, damarlarımızdaki kan sevgi yumağı oldu, kalpler çıkararak akar oldu. Ohrid’de yapılacak çok şey var. Mesela şehrin dar sokaklarında kaybolun, çeşmelerinden su için, yokuşlarında mola verip manzaraya doyun ve bol bol salata yiyin, çünkü Makedonya’da salatalar çok ama çok lezzetli oluyor.

Çar Samuel Kalesi (Samuel’s Fortress): Bir Orta Çağ kalesi olan Çar Samuel Kalesi, tepeden şehre bakıyor ve manzarası gerçekten çok güzel. Hem şehre hem de göle tepeden bakmak insanı büyülüyor.  Ohrid kalesine çıkarken geçeceğiniz ara sokaklarda da çok güzel evler var ve çiçekler içindeki bahçelerinde insan biraz kestirmek istiyor…

Aziz Yuhanna Kilisesi (Church Saint John at Kaneo): Kaleden izlediğiniz manzaraya doyduktan sonra ormanın içinden yürüyün ve ağaçların gölgesinde mola vererek yola devam edin. Ormandaki güzel kokular eşliğinde kuşların dansını izledikten sonra, yine nefis bir manzaraya sahip bir kilise göreceksiniz. Aziz Yuhanna Kilisesi sahip olduğu manzarasıyla sizi hayallere sürükleyecek, yemyeşil ormanın ve masmavi gölün aydınlattığı ruhunuz buradan ayrılmak istemeyecek.

St. Clement Kilisesi (Pantelejmon): Ohrid Gölü manzaralı bir başka kilise ile karşınızdayız. Bir Bizans kilisesi olan St. Clement, 15. yy’da Osmanlı zamanında camiye dönüştürülmüş. Günümüzde bu yapıdan geriye pek de bir şey kalmamış ama 2000 yılında başlatılan çalışmalar sayesinde aslına uygun şekilde yeniden inşa edilmiş.

Robevi Konağı: Geleneksel Makedon sivil mimarisinin en güzel örneği olan Robevi Ailesi’nin konağı Ohrid sokaklarında hayran hayran gezerken bir anda karşınıza çıkacak ve siz dut yemiş bülbül gibi kalacaksınız. 1800’lü yıllardan günümüze dek ulaşan bu bina, 2. Dünya Savaşı sonrasında koruma altına alınarak Ulusal Müze haline getirilmiş.

Sveti Naum Manastırı: Evet, şimdi geldik sizi biraz kıskadırmaya, Ohrid’ye övgüler dizmeye. Ohrid’ye yaklaşık 30 km mesafede yer alan manastır ülkenin en önemli tarihi eserlerinden biri. Ancak eğer arabanız yoksa buraya ulaşmak biraz zahmetli. Eğer feribotla buraya gitmek isterseniz, her gün saat 10.00’da feribot limandan hareket edip, yaklaşık 90 dakika içinde buraya ulaşıyor. Ama eğer kara yoluyla gidecekseniz ya otobüse bineceksiniz ya da taksiye. Otobüs sistemi genel olarak Makedonya’da çok iyi işlemediği için, boş yere saatlerce otobüsün gelmesini beklemeyin. Godot’yu bekleyin, ama Sveti Naum’a giden otobüsü beklemeyin… Dolayısıyla pazarlık yapmak şartıyla taksiyle buraya ulaşabilirsiniz. Manastıra geldiğinizde hem manzara hem de manastırın tarihi dokusu ağzınızı açık bırakacak. Bahçede dolaşan rengarenk tavus kuşları eşliğinde bol bol fotoğraf çekin, huzura, yeşil ve maviye doyun, bol bol oksijen biriktirin. Manastır civarında göle bağlanan bir dere var. Yemyeşil ağaçlar arasından sandala binip, burada turlayabilirsiniz.

Su Müzesi –  (Bay of the Bones): Ohrid’den Sveti Naum’a doğru giderken, karşınıza denizin üzerine kurulmuş  kerpiçten yapılma evler çıkacak. Eskiden burada yaşayan insanlar hem hayvanlardan, hem de insanlardan korunmak için suyun üzerine bir yerleşim kurmuşlar. Burası da aslına uygun olarak tekrar inşa edilmiş ve müzeye dönüştürülmüş. Müzeye uğramaya vaktiniz yoksa sırf manzarayı ve bu evleri görmek için yol üstünde mutlaka mola verin.

Ohrid İncisi : Ohrid’de karışınıza sürekli çıkacak şey inci ve inciden yapılan takılar. Çünkü Ohrid’nin incisi çok meşhur ve ünü ülke sınırlarını aşmış durumda. Bu inci, Ohrid Gölü’nde yaşayan Plashica adlı bir balık türünün pullarının özel bir işlemden geçirilip, inci şekli verilmesiyle yapılıyormuş. Yani öyle halihazırdaki inciyi löp diye önünüze koyup, para vermenizi istemiyorlar. Tüm takılar el emeği göz nuru ve hepsi gerçekten çok şık, kaçmaz.

Ne Yiyelim?

Belvica veya Plashica denilen Ohrid Gölü’ne özgü tatlı su balıklarını gittiğinz her restoranın menüsünde göreceksinz. Belvica genelde 1 kg olarak satılıyor. Plashica’yı ise porsiyon olarak deneyebiliyorsunuz. Fiyatlar genel olarak Türkiye’den daha hesaplı ve özellikle Plashica balığı çok lezzetli, bizden söylemesi. Ayrıca Ohrid’de pastanelere de mutlaka uğrayın. Poğaça ve börekleri inanılmaz lezzetli ve kahvaltı ya da öğle yemeği için çok da doyurucu oluyor.

Gladiator: Antik Tiyatro’nun hemen yanıbaşında yer alan Gladiator, bizden her anlamda tam puan aldı.  Makedonya’ya özgü geleneksel yemekler servis eden ve püfür püfür esen balkonunda Ohrid manzarasını size layıkıyla sunan bu mekana mutlaka yolunuz düşdün. Göl kenarında olmadığı için turistlerin akınına uğramayan, daha çok lokallerin bildiği Gladiator’de Plashica ve Makedon salatası yiyin, Makedon birası olan Skopsko ya da Zlaten Dab için ve anın tadını çıkarın. 14, Brakja Miladinovci

Pizza Nemo: Lokallerin müdavimi olduğu Pizza Nemo’da kendinize bir iyilik yapın ve burada mutlaka bir öğün pizza yiyin. Lezzetli pizzanın tek adresi Nemo (slogan bile bulduk, daha ne yapalım? :))   Tsar Samoil

Liquid Cafe: Göl kenarında keyif yapmak ve mekanın birbirinden lezzetli kokteyl ve kahvelerini tatmak için sizi buraya alalım. Gündüz bar gece de bir gece kulübü olan mekanda eğlenceli vakit geçirmek işten bile değil. Kosta Abrash 17

Dalga Restoran: Dalga Restoran, Ohrid’nin en ünlü restoranlarından biri. Göl kenarında ferah ferah yemek yemek için gidilmesi gereken bir restoran diye girizgah yapmayı çok isterdik ama maalesef… Gerek garsonların suratsız tutumu, gerekse fiyatların diğer göl kenarındaki restoranlara göre çok daha pahalı olması bizi buradan uzaklaştırdı. Menüde deniz mahsülleri ve akdeniz mutfağı ağırlıklı yemekler var. Yine de gitmek isterseniz adresini buraya bırakalım. Kosta Abrash 3

Ohrid’de bol bol yürüyün, dar sokaklarda, göl kenarında yürüyüş yaparak kendinize zaman ayırın. Bu şehirde kimsenin acelesi yok, insanlar sakince yaşayıp, zamanı iyi değerlendiriyor. Ne kaos ne de stres var bu şehirde, herkes kendi halinde… Zamansız duyguların ve çiçek kokularının uğrak yeri olan Ohrid, ulaşılması imkansız olan bir periler diyarı değil, hemen yanıbaşımızda yer alıyor. Bir adım atın ve kendinize bu ilkbaharda bol keşifli bir sürpriz yapın. Ne demişler: ‘’En uzun yolculuklar bile tek bir adımla başlar.’’ Öyleyse ne duruyorsunuz?

Gidin, gezin, keşfedin… hayat gezince güzel!

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.