Hem öğrenci şehri, hem de doğayı tahrip etmeden de bir yaşam sürdürülebileceğini kanıtlayan Avusturya’nın en büyük üçüncü şehri Salzburg’dan bildiriyoruz: ilkbaharda burada olmak çok keyifli! Şehrin her yerinde bisikletleriyle gezen, nehir kenarında piknik yapan, arkadaşlarıyla sohbet eden ya da kitap okuyan insanları görünce biraz kıskançlık krizine girdik, ama olsun, şehir her açıdan bizim gönlümüzü almayı başardı.
Avusturya göller bölgesini gezip, doğayla bütünleştikten sonra Salzburg’a da elbet yolumuz düşecekti. Mattsee’den 20 km uzaklıkta bulunan Salzburg’a uğramadan tabii ki olmaz. Avusturya’nın kuzeybatısında bulunan Salzburg’u, Salzach Nehri ikiye ayırıyor ve şehrin Old Town yani Altstadt bölgesi, kalenin ve gezilecek yerlerin çoğunu kapsayan bölge olarak biliniyor.
Salzach Nehri’nin bir yakasında Mirabell bahçeleri, Makartplatz ve Mozart’ın yaşadığı ev bulunuyor. Öbür yakayı ise daha eski ve turistik olarak düşünebilirsiniz. Burada da Mozart’ın doğduğu ev ve Salzburg’un dillere destan caddesi Getreidegasse bulunuyor.
Getreidegasse Caddesi: Burası Salzburg’un en popüler caddesi olarak biliniyor ve bünyesinde pek çok mağaza, butik, hediyelik eşya ve çikolata dükkanı, restoran barındırıyor. Eskiden bu caddede bulunan tüccarların kullandığı tabela geleneği henüz tarihe karışmamış ve birçok mağazada nostaljik tabelalar hala mevcut. Ancak bu caddeyi asıl ünlü kılan Mozart’ın doğduğu ev desek yalan olmaz. Sarı renkli, albenili bir bina olan bu evin üzerinde Mozarts Geburtshaus yazıyor. Mozart bu evde doğmuş ve günümüzde bu bina bir müzeye dönüştürülmüş. Önündeki kalabalığı görünce gözünüz korkabilir, bu konuda sizinle aynı hisleri paylaşıyoruz.
Mozartplatz: Getreidegasse Caddesi’ndeki Mozarts Geburtshaus’u arkanıza alıp, mağazaları geze geze ilerleyin. Karşınıza Mozart heykeli çıkınca durun, işte Mozartplatz’a geldiniz. Bu meydan oldukça hareketli ve burada Salzburg Müzesi de bulunuyor. Vaktiniz varsa bu müzeye de bir uğrayın deriz.
Domplatz / Salzburg Katedrali: Mozart bu katedralde vaftiz edilmiş ve katedral şehrin güzelliğine güzellik katıyor diyebiliriz. Hem tarihle iç içe olmak, hem de binanın her ayrıntısına hayran hayran bakmak için sizi buraya alalım.
Hohensalzburg Kalesi: ‘’Sana bugün tepeden baktım ey aziz Salzburg’’ diyen bir kale var uzakta… Neredeyse şehrin her yanından gözüken bu kale her anlamda göz kamaştırıyor. Hem şehre hem de Alpler’e hakim manzarasıyla insanın ağzını açık bırakan bu kaleye de yolunuz mutlaka düşsün.
Mirabell Sarayı ve Bahçeleri: Salzburg’da biz en çok burayı sevdik. Nisan ayında her yerde lale ve rengarenk çiçekler, yemyeşil ağaçlar, kuşların dansları eşliğinde ve mis gibi güneşli bir havada, biz kendimizi adeta bu bahçeye attık. Salzburg’da sadece bir saatiniz varsa, önceliğiniz Mirabell bahçeleri olmalı, çünkü biz buna kefiliz.
Ne yiyelim?
Salzburg’a geldiyseniz, sizi her yerden sarıp sarmalayan, iki adımda bir karşınıza çıkan bir şey var: Mozart çikolatası. Evet, buraya geldiyseniz, bu çikolatayı almadan asla bu şehri terk etmeyin. Mirabell marka Mozart çikolatası çok lezzetli. Dilerseniz Mozart likörü de alabilirsiniz, kahveyle iyi gider.
Mozart Cafe: Getreidegasse Caddesi’nde bulunan Mozart Cafe’de Avusturya’nın meşhur kahvesi Melange için ve yine şinitzel yemek isterseniz de burası doğru adres. Getreidegasse 22
Cafe Tomaselli: Salzburg’un en eski kafesi olma özelliğini taşıyan Tomaselli, oldukça popüler bir mekan olsa da, buraya nostalji yaşamak için gidilir. Tomaselli’de kahve içip apfelstrudel denilen elmalı tart yemeden dönmeyin. Alter Markt 9
Avusturya’nın en şirin şehirlerinden biri olan Salzburg’da doya doya gezip, doğanın sunduğu güzellikleri keşfedin. Sokaklardaki kahve ve çiçek kokuları sizi çocukluğunuza götürecek, yediğiniz çikolatalar size kilo olarak geri dönmeyecek, söz veriyoruz. Mark Twain’in de dediği gibi: ”Öğrenmek istiyorsan seyahat etmelisin”. Öyleyse ne duruyorsunuz?
Gidin, gezin, keşfedin… hayat gezince güzel!
İlk yorum yapan siz olun