İzlanda’nın renkli başkenti Reykjavik, Blue Lagoon ve Golden Circle keşiflerinden sonra sırada ülkenin güneyi var. Yine Reykjavik Excursions firmasıyla çıktığımız Güney İzlanda turundan öyle çok etkilendik ki o gün hiç bitmesin, akşam hiç olmasın istedik. Sabah saat 09.00’da başlayan tur yaklaşık 10 saat sürüyor ve siz bu süre boyunca sadece doğaya aşık olmakla kalmıyor, İzlanda’nın taşına toprağına sarılıp, bu ülkeye kendinizi zincirlemek istiyorsunuz. Kendimizden biliyoruz…
Sólheimajökull: İlk durağımız buzul gölü olan ve görür görmez ıslık çalmamıza neden olan Sólheimajökull oluyor. Mavimsi renkteki buzullar yüzyıllardır burada yer alıyormuş ve mavi renklerinin sebebi de buzulların içine hapsolmuş oksijen baloncuklarıymış. Gölün üzerindeki kocaman buzullar ve karşıda görünen Eyjafjallajökull, gölün yansıyan ışığında bizi hayallere sürükleyen bakir doğa insanı huzura boğuyor. Ayrıca bu buzulların üzerinde gruplar halinde yürüyüşler ve tırmanışlar yapılıyor, denemek isterseniz aklınızda olsun.
Vik Kasabası: Elfler’in mekanı sayılan bu küçük kasabayı ünlü yapan siyah kumlarıyla ünlü Reynisfjara ve Dyrholaey plajları diyebiliriz, zira Vik’in içerisinde yapılacak ya da görülecek pek bir şey yok. Ama yine de Vik’e girer girmez sanki daha önce hiç görmediğiniz bir şeyle karşılaşacak hissine kapılıp, burayı bir başka benimseyeceksiniz.
Reynisfjara Plajı: Günay İzlanda’nın incisi olan Reynisfjara plajı siyah kumları, hemen kıyısındaki lav taşlarından oluşmuş Gardar isimli kayaları ve okyanusun ortasında yer alan Reynisdrangar adındaki ilginç volkanik oluşumları ile kesinlikle bizden tam not aldı diyebiliriz. Yalnız fotoğraf çekerken çok dikkatli olmak gerekiyor, çünkü buradaki okyanus çok dalgalı ve akıntı var. Siyah kumlara alışmak ilk başta zor gibi görünse de zaman geçtikçe buradan ayrılmak istemeyeceksiniz.
Dyrholaey: Reynisfjara plajının biraz ilerisinde yer alan bu kaya da siyah kumlarla kaplı plajda oldukça dikkat çekiyor. Okyanusun üzerinde bir geçit şeklinde olan Dyrholaey ve civarında eğer uslu bir çocuk olursanız İzlanda’nın şirinlik abidesi kuşları Puffin’leri görebilirsiniz. İnanılmaz bir manzara eşliğinde sadece okyanusun sesini duymak inanın çok keyif verici oluyor.
Jökulsárlón: Vik kasabasına kadar gelmişken (Vik’ten 190 km uzaklıkta yer alıyor) eğer araba kiraladıysanız mutlaka İzlanda’nın en ünlü ve en büyük buzul gölü olan Jökulsárlón’a uğramanızı tavsiye ederiz. Bizim satın aldığımız Güney İzlanda tur programına dahil olmadığı için buraya gitmek için ayrı bir tura katılmak gerekiyordu. Biz de hem bir diğer buzul gölünü (Sólheimajökull) gördüğümüz hem de Güney İzlanda’nın doğasını ve şelalelerini daha çok merak ettiğimiz için buraya gitmeyi tercih etmedik. Sizin daha çok vaktiniz varsa her gidenin ballandıra ballandıra anlattığı, üç renkli buzul dağlarının bulunduğu Jökulsárlón’a mutlaka gidin deriz.
Skógar Folk Museum: Vik kasabasından sonra Güney İzlanda’nın en sevdiğimiz müzesi olan Skógar Folk Museum’da İzlanda’nın ve Vikingler’in tarihini ve halkın geçmişteki atalarının hangi şartlarda yaşadığına dair bilgileri, kullandığı tabakları, kişisel eşyaları, gemileri ve daha pek çok şeyi bulabilirsiniz. Bu müzeyi asıl harika yapan şey ise müzenin bahçesinde yer alan İzlanda’ya özgü Turf Houses’lar. Üzeri çimenlerle kaplı, adeta toprağa gömülmüş hissi veren, içi minicik, ama doğayla bir bütün olan bu ahşap evler o kadar güzel ki! 19. yüzyıla kadar İzlanda’daki evlerin %50’si bu şekilde inşa ediliyormuş, ama zamanla Reykjavik’e doğru yerleşme başlayınca evler de daha modern olmuş tabii. Yaşam alanlarını bile doğayla kuran, çimenleri baş üstünde yer eden İzlandalılar, sizi çok seviyoruz.
Skógafoss: Müzenin hemen yakınında bulunan ve Thor: The Dark World and The Secret Life of Walter Mitty filmlerinin bazı sahnelerinin çekildiği Güney İzlanda’nın en ünlü şelalelerinden biri olan Skógafoss’tayız. Şansınız yaver giderse hayatınızda gördüğünüz en güzel gökkuşağını burada selamlayabilirsiniz. Vaktiniz varsa şalelenin yanıbaşındaki merdivenleri tırmanarak manzaraya bir de tepeden bakın, pişman olmazsınız. Burada muhteşem fotoğraflar çekeceksiniz, biz buna kefiliz.
Eyjafjallajökull: 2010 yılında patlayarak herkesi paniğe boğan ve havaya 8-9 km volkanik kül püskürterek Avrupa’nın hava trafiğini altüst eden ünlü yanardağımız Eyjafjallajökull, Skógafoss ve Seljalandsfoss arasında yer alıyor. İzlanda’daki aktif olan yanardağlardan sadece biri olan Eyjafjallajökull’ya oralara kadar gitmişken uzaktan da olsa bir el sallayın deriz.
Seljalandsfoss: Güney İzlanda’nın en ünlü şelalelerinden bir diğeri de Seljalandsfoss. Bu şelaleyi diğerlerinden ayıran özelliği ise arkasına geçilebiliyor olması. Evet, şelalenin arkasına geçip yürüyebilirsiniz. Yalnız ıslanmamanız için yağmurluk giymeniz şart. Şelalenin arkasına geçtiğinizde bambaşka bir hisse kapılacaksınız, çünkü suyun akarken oluşturduğu sonsuzluk hissi ve doğanın manzarası gerçekten çok güzel. Buraya kadar gelmişken aranızda evlenmeyi düşünen varsa Seljalandsfoss’un arkasında evlilik teklifi edebilir, zira burada kimse ‘hayır’ cevabını aklına getiremez.
İzlanda’nın en başarılı sanatçılarından biri olan Björk’ün de dediği gibi ’’başını çevir bak, hepsi etrafında, her şey aşk dolu, hepsi çevrende.’’ Aşk dolu anılar, insanı hayata bağlayan maceralar ve kurulan hayallerin gerçekleşmesi için yollara çıkmak gerek. Bunun içinse hiçbir zaman geç kalmış sayılmayız. Öyleyse ne duruyorsunuz?
Gidin, gezin, keşfedin… hayat gezince güzel!
Bu yazı 17.04.2018 tarihinde denemenlazim.net sitesinde yayınlanmıştır.
İlk yorum yapan siz olun